|
|
AĞUSTOS 2025
|

Varlık Online Satış |
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Modern Dünyada Korku Kitleleri ve Silinen Birey – Merve Zeynep Sarıbek |
Sayfa:4 |
Merve Zeynep Sarıbek, “Modern Dünyada Korku Kitleleri ve Silinen Birey” başlıklı yazısında “Sanayileşme, modernite, medya gibi büyüme hormonlarını alarak kanserleşen bir yapıya dönüşen kitle, toplumu da bireyi de çoktan geride bıraktı. (…) İletişim teknolojisinin yarattığı ve üzerine hayatlar kurduğumuz yeni oluşumun adı artık toplum değil kitle,” diyor ve bireyin toplumdan kitleye geçiş sürecinde yaşadığı dönüşüme, medya aracılığıyla yaratılan korku kitlesine dair eleştirel bir yaklaşım ortaya koyuyor. Sarıbek’e göre modernite öncesinde bireyin aidiyet ve anlam arayışını destekleyen toplumsal etki mekanizması günümüzde yok; medya, korku ve sansasyon yoluyla bireyi sürekli bir tehdit algısıyla baş başa bırakıyor, bilgiyle temas kurmak yerine enformasyonla kuşatılan birey, korku dairesinin içine hapsoluyor. Korkunun endüstrileştiği düzende yalnızlaşan bireyi kontrol altında tutmak kolaylaşıyor. Bu döngüden çıkmanın yolu ise bilgiyi sahiplenmek ve insanlarla yeniden temas kurmak.
|
|
|
Belirsizin Yüklemi ya da Bir Tekinsizlik Haznesi Olarak Kitle – Hüseyin Köse |
Sayfa:9 |
Hüseyin Köse, “Belirsizin Yüklemi ya da Bir Tekinsizlik Haznesi Olarak Kitle” başlıklı yazısında kitle kavramını siyaset bilimi ve sosyal teori literatüründeki amorf ve çok-boyutlu yapısından ötürü tutarlı ve bütüncül bir tarihsel/teorik çerçevenin dışında tutarak, yer yer metinlerarası ve fragmanter bir stille kuşatmaya çalışıyor. Filmler, öyküler, romanlar, şahsi deneyimler, gözlemler ve kimi tanıklıklardan yola çıkarak her çağda farklı biçimlerde yeniden üretilen çatışmalı bir birey-kitle dikotomisi kurguluyor. Clarissa Pinkola Estés’ten Hemingway’e, Black Mirror dizisinden Ruhların Giulietta’sı ve Joker filmlerine uzanan geniş bir perspektifte bireyselden kitlesele doğru genişleyen uyumlulukla birlikte gündeme gelen özgürlük yitimini, salt ihtiyaçları tarafından uyarılmış yığınlar içinde soluklanmanın bireye ödettiği ağır bedelleri sorguluyor. “Üstünlüğün her açıdan çoğunluğa verildiği yerde başkalığı deneyimlemeye ve özgün bir kendilik düşü kurmaya izin yoktur, zira bir tek ‘makul’ vatandaş kimliği kurgusu yeterlidir koskoca bir nüfusu katı sabitlikler içinden tarif etmeye,” diyor. |
|
|
Simülakr Evreninin Sessiz Tanıkları: Dönüşen İzler Kitle Kavramı ve Parçalanmış Hayat – Tuba Pırlant Yılmaz |
Sayfa:17 |
Tuba Pırlant Yılmaz, “Simülakr Evreninin Sessiz Tanıkları: Dönüşen İzler Kitle Kavramı ve Parçalanmış Hayat” başlıklı yazısında Baudrillard’ın simülakr kavramı ekseninde modern çağda gerçekliğin kayboluşunu, bu durumun birey ile kitleler üzerindeki etkilerini dijital dünyanın yanıltıcı imgeleri içinde kitlelerin sessiz birer izleyiciye dönüşmesini inceliyor. Adorno’nun ‘sahtenin çekiciliği’ ve Bauman’ın ‘akışkan modernite’ kavramlarıyla desteklediği incelemesinde sosyal medya ile teknolojinin simülasyonu nasıl güçlendirdiğini tartışıyor. Yazıda sanat ve edebiyat, hakikati yeniden inşa etmenin bir aracı olarak ele alınırken, bu yaratıcı alanların simülakr düzeninden ne ölçüde bağımsız olduğu sorgulanıyor. Pırlant’a göre “Birey kitle içinde kaybolurken, kültürel köklerinden de uzaklaşıyor. Ne tam anlamıyla kozmopolit olabiliyor ne de geleneksel olanı yeniden canlandırabiliyor, bu çifte yabancılaşma parçalanmışlığı derinleştiriyor.” |
|
|
Müzik Sanatı: Fatma Said ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:22 |
“Metnin bedenime yerleşmesini sağlamaya çalışırım. Metni içselleştirmeden, anlam kas hafızamda yer etmeden parçayı söylemeye başlamam.” |
|
|
Macondo: Márquez’in Kozmosu – M. Sait Taşkıran |
Sayfa:27 |
“Macondo’nun çoğunlukla tanımlandığı gibi ‘büyülü gerçekçi’ yanı, kitapta yer alan, gerçekleşen tuhaf olayların Márquez’in usta kalemiyle gündelik hayata kusursuzca katılmasında yatar. Eleştirmenlerin dile getirdiği şekilde bu fantastik öğe ne rahatsız edici ne de asılsızdır, bilakis hikâyeyi ve içindeki bir dizi temayı zenginleştirir, destekler ve çoğaltır. Örneğin Güzel Remedios’un göğe yükseliş sahnesi tek başına bu eylemle anlatılsaydı o kadar inandırıcı ve etkileyici olamazdı. Yazar bu sorunu Fernanda’nın bahçede asılı olan ve güçlü bir rüzgârla uçuşup duran çamaşırlarını hikâyeye katarak çözmüştür.” |
|
|
Mesafenin Şiddeti – Cihan Ülsen |
Sayfa:38 |
“Bizi sürekli tetikte tutan, sürekli yeni bir acıya hazır olmamızı isteyen bir dijital mekanizma, aynı zamanda bizi hiçbir acının içinden geçemeyen, yas tutamayan, sorumluluk alamayan bireyler haline getirir. Böylece, travmalar sadece yaşanmaz, hızla tüketilir.” |
|
|
Öyküler (Öykü) – Remzi Karabulut |
Sayfa:46 |
|
|
|
Yankılar (Echoes) [Şiir]– Pink Floyd |
Sayfa:48 |
|
|
|
Yazar, Eleştirmen, Kültür/Sanat, Düşünce İnsanı Feridun Andaç – Lütfi Özgünaydın |
Sayfa:50 |
“‘Çukurova: Yaşar Kemal’ kitabını hazırlarken onun çalışmalarını da okudum. Benden önce Çukurova’ya gitmiş, gezmiş, fotoğraflar çekmiş, yazmış. Rahmetli Alpay Kabacalı’dan sonra iyi bir Yaşar Kemal uzmanıdır. ‘Çukurova: Yaşar Kemal’ dahil birçok kitabımın önsözünü o yazdı. Ben de onun birçok kitabına fotoğraf verdim. Yaşamımda en çok konuştuğum, danıştığım, görüşlerine değer verdiğim insandır.” |
|
|
Nihai Komedya (Öykü) – Gülay Kutal |
Sayfa:52 |
|
|
|
Nietzsche’nin Paltosunu Yoklamak – Bülent Ayyıldız |
Sayfa:56 |
“Samimiyet kusursuz değildir ama şüpheciliğin, göreceliliğin ve ironik muğlaklığın hâkim olduğu kültürel ortamda inanç ve anlama olan açlığın ve ihtiyacın habercisidir, bu yüzden insanlar postmodern ironiden uzaklaşıp, “Yeni Samimiyet” olarak tanınan, hakikat, inanç ve duygusal özgünlükle yeniden ilgilenmeye başlayan bir kültürel dönüşüme geçmiştir.” |
|
|
Telefon Kulübesi (Öykü) – İlyas Tunç |
Sayfa:61 |
|
|
|
Esin Aykanat Avcı ve “Yaşama İhtimali” – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:62 |
“Farklı teknikle üretilen eserler arasında bağlantılar kuran ‘Yaşama İhtimali’ sergisi, meseleye organik bir pencereden bakıyor. İnsanlar, canlılar ve yaşam alanlarının karşılıklı etkileşimlerinden çok, steril bir görüntüyü ve onun arındırılmış evren kesitini deneyimliyoruz. Sergide doğaya dair eksik olan öğe, insan. Esin Aykanat Avcı, bu eksikliği, sergiyi izlemeye, hazırsa deneyimlemeye gelen sanatseverler ile gidermek istemiş.” |
|
|
Aşkın Hayata Dokunduğu Yer (Şiir) – Osman Olmuş |
Sayfa:65 |
|
|
|
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem |
Sayfa:66 |
“Özgünlük arzumuzu zedeler görünse de intihal, insanın köklerini, ilişkilerini ve ait olduğu kültürel ağı hatırlatır. Belki de asıl özgünlük, başkalarından ne kadar etkilendiğimizi bilmekten geçer.” |
|
|
Sonsuz Kar Ateşi (Şiir) – Metin Turan |
Sayfa:68 |
|
|
|
Sinoloji Nasıl Anlatılır: Gonca Ünal Chiang ile Söyleşi – Mine Bican |
Sayfa:69 |
“Sinoloji yalnızca bir dil eğitimi değil, kültür, tarih, felsefe, sanat ve edebiyat gibi çok-katmanlı alanların kesiştiği disiplinlerarası bir zemin.” |
|
|
Araz (Öykü) – Elif Ünal |
Sayfa:74 |
|
|
|
Lavabo (Şiir) – Onur Akyıl |
Sayfa:77 |
|
|
|
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (21) – Murat Batmankaya |
Sayfa:78 |
“Yazar tuhaflıkları yahut ritüelleri diye bir başlık açıp tek tek sıralasam, sıra Mark Twain’e ne vakit gelirdi, bilmiyorum. Bildiğim; evindeki çalışma odasına kimsenin girmesine izin vermediği ve çoğu zaman yatakta çalıştığı… Dahası: Yazılarını ters bir şekilde (ayna yazısı gibi) yazdığı…” |
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:83 |
“Aklımdan birtakım sorular dolanıp durmakta. Yazmaktan başka kurtuluş çaresi yok: 25- 30 yaşlarındaki biri, ‘Doğma büyüme Adanalıyım,’ dedikten sonra ‘20 yıldır Ankara’da yaşıyorum,’ diyorsa hayatının ‘büyüme’ bölümüyle ilgili yanlış bilgi vermiş olmuyor mu?
‘Kelle paça’nın çorba olmaktan başka şansı yoksa ‘kelle paça’ dedikten sonra ‘çorbası’ demeye gerek var mı?
‘Anı biriktirmeye geldim,’ diyen biri, yaşayacaklarının anı olarak kayda geçeceğinden nasıl bu kadar emin olabilir?”
|
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:85 |
|
|
|
Huzurun Bu Karabasanı Bitsin... (Şiir) – Mustafa Bıyıklı |
Sayfa:86 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:87 |
|
|
|
Bahçede Göle Düşen (Şiir) – Seher Özkök |
Sayfa:88 |
|
|
|
Lorem Ipsum (Öykü) – Furkan Uzun |
Sayfa:89 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:93 |
|
|
|
“Kalbi Hızlandıran Şeyler” / Asuman Susam – Feyza Akbulut Öner |
Sayfa:93 |
“Asuman Susam’ın dize yapıları çok kontrollü, yer yer nefes gibi açılıp kapanıyor. Zamansız. Dili, kırılgan bir doğayı anlatmaktan çok, kırık bir dille doğayı yeniden kurma çabası olarak okunabilir.” |
|
|
“Yitirilmiş Şeyler Arasında” / Kadir Aydemir – Ahmet Günbaş |
Sayfa:96 |
“Kadir Aydemir’in hemen her kitabında doğayı içselleştiren, hatta onunla hemhal olmaya çalışan bir şiir dokusu var. İlk kitabı ‘Sessizlik Bekçisi/Haikular’la (2002) başlayan bu süreç; ‘Dikenler Sarayı’ (2003), ‘Rüzgârla Saklı’ (2007), ‘Soğuk Yazgı’ (2014) ve ‘Otların Kalbi/Haikular’la 2022) devam eder. Japon edebiyatına özgü ‘haiku’nun doğasal bilgeliğin ışıklı lirizmiyle Aydemir’in şiirinde pek güzel durduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, kimi kitap adlarının yanında ‘Haikular’ yan başlığını kullanmasına karşın, ‘Soğuk Yazgı’da ayrıca bir ‘Haikular’ bölümü olduğunu gözden kaçırmayalım. Böylece duyarlığına bir Şaman ruhunun sindiği, ilişkilenmekle içselleştirmek arasındaki doğasal bağın, onda belirgin bir şiir karakteri olarak öne çıkar.” |
|
|
“İstanbulin” / Ertuğ Uçar – Ozan Öztepe |
Sayfa:98 |
“Ertuğ Uçar, bir mimar-yazar. Yaklaşık otuz yıldır gerek mimarlığın hacimsel dünyasında gerekse yazınsal dünyada ürünlerini var ediyor. Uçar’ın edebî külliyatında mekân, mimarlık eğitimine istinaden ön planda yer alarak bağlam oluşturucu konumda bulunuyor. 1999 tarihinde hazırladığı ‘Mekânın Sözel Temsili Üzerine Bir Eskiz’ başlıklı yüksek lisans tezinde yazarlığına dair ilk ipuçlarını bulabiliriz. İstanbulin sayfalarında, yıllar evvel tezinde dile getirdiği mekânın metinsel ve çizgisel temsil olanakları gözlemlenebiliyor. Kitap özelinde ele alındığında İstanbul üç farklı mekânsal düzlemde konumlanıyor: coğrafi mekân, kentsel mekân ve yapı ölçeğinde mekân. Philippe Boudon’a dönecek olursak Uçar, mekânı hem metin aracılığıyla yazınsal dünyada hem de eskiz aracılığıyla çizgi dünyasında kurguluyor.” |
|
|
Irmak Zileli ile “Şimdi Buradaydı” Üzerine Söyleşi – Hande Balkız Eren |
Sayfa:101 |
“Kendi karanlığına bakmayan, yani kendini bir bütün olarak görmeyi reddeden biri hikâyesini anlatmaya kalkarsa ne olur?” |
|
|
“Neşter ve Madalya” / Kemal Ateş – Davut Köksoy |
Sayfa:104 |
“Kemal Ateş, kahramanlarını yüceltmeden, hamaset yapmadan, onların rakiplerinden önce hangi acılarını, hangi sıkıntılarını yendiklerini anlatırken, ilginç insan öyküleri çıkıyor karşımıza. Şampiyonların sırasında kendi hocalarını bile rakip gibi gördükleri sporcu psikolojisini başarıyla aktarıyor.” |
|
|
“Ben, Tituba - Salem’in Kara Cadısı” / Maryse Condé – Değer Tuncel |
Sayfa:105 |
“Elimizde büyülü bir roman var. ‘Büyü’lü sözcüğü hem Ben, Tituba - Salem’in Kara Cadısı romanının atmosferine kapıldıkça hissedilen o etkileyici hali hem de anlatının merkezinde yer alan ‘büyü’ temasını ifade ediyor. Ancak bu büyü yalnızca doğaüstü bir olgu değil, aynı zamanda baskının ve toplumsal yapının araçlarından biri olarak da karşımıza çıkıyor. Zaten büyücülükle suçlanan Tituba’nın hikâyesindeki en temel konulardan biri de kölelik.” |
|
|
Senem Gökel ile “Kapadım Kapıyı” Üzerine Söyleşi – Mihrican Aylanç |
Sayfa:106 |
“Londra’da mürekkeple yaptığım desenler yabancılaşma deneyimimin bir parçası olduğu, şiirlerle örtüştükleri için ikisini bir araya getirmeye karar verdim. Kitaptaki desen serisi, gerçek dünyanın kimi zaman bir çizgiye indirgenen minimal varlığıyla kendi alfabesini ve dilini oluşturuyor. Bu dil, zamanı aşan oluş halinin bilinciyle ve bilinçaltından bir yerden de konuşuyor. Desenin bıraktığı iz kadar boşlukla da bir ilişki kurmaya çalışıyorum, tıpkı şiirin boşluklarla çevrilmiş, sıkıştırılmış bir öz olması gibi. Kelime seçimlerimdeki dengeyi, ritmi, uyumu resimde de kuruyorum. Şiir yazarken aklımda sahneler görüyorum. Bu bağlamda şiir yazarken resim, resim yaparken de şiir yazdığım söylenebilir.” |
|
|
“Münzevi Sesler Korosu” / Ayşe Nilay Özkan – Gül Parlak |
Sayfa:109 |
“Kitapta adıyla öne çıkan öykü, hiç şüphesiz ‘Dünyadaki tüm kadın çaycıların adı Mavi olsun’ cümlesiyle başlayan ‘Mavi, Müdire ve Diğerleri’. Evde ve işyerinde tüm yükü omuzlayan çift mesaili kadınların yaşadığı sorunlara eğilen bu öyküde yazar dikkat çeken bir dil ustalığı gösteriyor. İşi yapıp bitiren kadınları di’li geçmiş zamanla (‘Mavi paltosunu çıkarıp önlüğünü giydi. Mis gibi çay demledi. Masadaki boş bardakları topladı.’), patronun anlatımını ise emir kipiyle (‘Bir saattir zili çalıyorum, neredesin?’ diye gürlesin.’) aktarıyor.” |
|
|
Ayşe Nur Biçer ile “Bir Delideğil Ayna Karşısında” Üzerine Söyleşi – A. Samet Atılgan |
Sayfa:110 |
“Herkes nihayetinde kafesine alışır ve en çok oradaki aynasında kendini rahat hisseder.” |
|
|
“Kül Uykusu” / Onur Şahin – Bekir Dadır |
Sayfa:112 |
“Mekân, Türkçe şiir tarihimizde en çok başvurduğumuz izleklerden biri kuşkusuz. Şahin de daha önceki iki kitabında bu izlekleri oluşturmaya çalışan bir şair. ‘Kül Uykusu’nda bunu biraz daha deşmiş desek yalan olmaz. Şiirimizde genelde mekâna dönüş, mekâna özlem olarak denk geldiğimiz bu izlek, Şahin’de mekândan kaçış olarak görünüyor. Var olunan, bulunulan şehirden kaçmak ancak nereye gideceğini bilememek şiirine sirayet etmiş Şahin’in.” |
|
|
|
|
|
|