|
|
HAZİRAN 2025
|

Varlık Online Satış |
|
Çizgiyorum – Özge Ekmekçioğlu |
Sayfa:2 |
|
|
|
Nâzım Hikmet Şiirinde Marksist Estetik – Göksel Aymaz |
Sayfa:4 |
“Nâzım Hikmet şiiri, diyalektik materyalist realist karakterini toplumun değişim güçlerinin, en somut haliyle de Türkiye proletaryasının tarihsel eyleminin Anadolu’ya ilişkin bir ‘kurtuluş düşü’ olarak tasarlanmasından almıştı. Memleketine ilişkin ‘ulu kurtuluş düşü’, onun şiirini tüm öğeleriyle belirlemiştir. Bu belirlenimin doğrudan görünür olduğu yer, şiirinin biçimidir,” diyen Göksel Aymaz, “Nâzım Hikmet Şiirinde Marksist Estetik” başlıklı yazısında şairin yapıtına bakarak Marksist estetiğin ilkelerini aramadığını, Marksist estetiğin temel tezlerinden yararlanarak Nâzım Hikmet şiirini tespit etmeye çalıştığını özellikle vurguluyor ve komünist dünya görüşüne bağlanmanın onun yapıtını nasıl dönüştürdüğünü inceliyor. |
|
|
Nâzım, “Gerçekten Âşık” – Haydar Ergülen |
Sayfa:11 |
Haydar Ergülen, “Nâzım, ‘Gerçekten Âşık’” başlıklı yazısında şairin şiirlerinde aşklarının yansımalarını anlatırken özellikle Münevver’le ilişkisini odağa alıyor. Bursa Hapishanesi’nden SSCB’ye şairin yaşamındaki bazı önemli olayları aktarırken “Nâzım’ın kadınları” ifadesi yerine “Nâzım’ın aşkları” demeyi tercih ettiğini belirtiyor ve “Aşklarına yazdığı şiirler memleket şiirlerini aratmıyor, hasret, gurbet şiirleri aşk şiirlerini aratmıyor (…). Hep ve ilk kez gibi âşık, ama yalnızca kadınlara değil, memleketine, şehrine de, oğluna da elbette!” diyor. |
|
|
“Ayşe’nin Mektupları” Odağında Nâzım ve Diyalojik Benlik – Betül Dünder |
Sayfa:22 |
Betül Dünder, “‘Ayşe’nin Mektupları’ Odağında Nâzım ve Diyalojik Benlik” başlıklı yazısında “Nâzım’ın kadınları” ifadesini bir kenara itiyor ve “kadınların Nâzım’ını konuşma zamanı artık” diyor: “Cinsiyetçi diskurun eleştiri konusu haline gelmesi için hem yazınsal hem de eylemsel olarak çok çaba harcandığını, emek ve mücadele verildiğini” hatırlatarak; söz konusu şiirlerin yazıldığı “1943 yılından günümüze normalleştirmeyerek, eleştirerek ve değiştirmek için müdahil olarak neler yapılabileceğinin bir karşılaştırması açısından ‘Ayşe’nin Mektupları’nın önemini koruduğunu” belirtiyor. |
|
|
Emre Zeytinoğlu ile Söyleşi – Ege Işık Özatay |
Sayfa:30 |
Yirmi iki sanatçının yapıtlarıyla katıldığı “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” sergisinin küratörü Emre Zeytinoğlu, Ege Işık Özatay’ın yaptığı söyleşide, “Nâzım Hikmet’tin politik duruşu, özel yaşamı ve sanatı asla birbirinden ayrılmıyor. Bunlar onda ayrı ayrı kompartımanlar değildir. Tümü de duygusal bir tabana yayılır ve bir yaşam sevincine bağlıdır. Örneğin arkadaşlıkları, aşkları, hasretleri, anıları, şiirleri, resimleri, yani duygularının en etkili olduğu anları, maruz kaldığı öylesine sert ve acımasız olaylar ve ortamlar sırasında belirir ki bu gerçekten şaşırtıcıdır,” diyor. |
|
|
Santana, Kurutulmuş Biberler ve Yengem (Öykü) – Esin Kıroğlu |
Sayfa:34 |
|
|
|
Filiz Akın’ın Anısına: Dışavurumcu Bir “Lunaparak” Metaforu – Burak Süme |
Sayfa:38 |
“Bir yıldıza tutkuyla bağlanmamızın arkasında içinde bulunduğumuz kültürün psikodinamikleri vardır. Bir bakıma ona kendi muhayyelimizde yeni bir kimlik oluştururuz.” |
|
|
Hayatı İdrak Teşebbüsleri: Yaralar ve Yamalar (19) – Murat Batmankaya |
Sayfa:44 |
“Çoğumuz Munch’un ‘Çığlık’ını biliriz; oysa bir başka çığlık daha vardır ki, kıyıda köşede kalmıştır: Sinematik Çığlık. Malûm; Rainer Werner Fassbinder, filmlerinde toplumun tabularını cesurca sorgular. Bu sorgulama çekimde de yaşanır –çatışır, tartışır, atar döker. Çekimlerin birinde, set ekibi onun sürekli bağırıp çağırmasından şikâyet edince, Fassbinder sazı eline alır: ‘Ben sadece gerçeklikten daha yüksek sesle konuşuyorum!’” |
|
|
Üç Büyük Vatan (Şiir) – Mustafa Ruhi Şirin |
Sayfa:49 |
|
|
|
Telafisi Olan ve Olmayan Değerler: Trajedi, İroni ve Halit Ziya’nın Mirası – Faruk Turinay |
Sayfa:50 |
“Halit Ziya, ‘Aşk-ı Memnu’da da sık sık ‘edebiyat yapıyor’du. Çoğu zaman gereksiz, abartılı, yerine ve bağlamına pek de uygun düşmeyen, sözgelimi çok soyut ya da zarif bir izlenim ile rahatsız edici ölçüde somut veya kaba bir olguyu yan yana getiren kitsch benzetmeler, istiareler yapmaktan kendini alamayan yazar, aslında Türk nesrinde o dönem yaygın olan bir âdeti sürdürüyordu.” |
|
|
Her Yüz Bulanık Bir Suyun Çalkantısı (Şiir) – Hüseyin Köse |
Sayfa:55 |
|
|
|
Rüzgâr Odası – Yavuz Özdem |
Sayfa:56 |
“Batı’da uzun bir geçmişe sahip olmasına karşın bizde 1950’lerde dolaşıma giren imge, kavram olarak sorunludur veya Türkçe karşılık(lar) bakımından bir belirsizlik söz konusudur. Nitekim şiirde imgeyi savunan ve kavram olarak ilk kullanan isimlerden Attilâ İlhan’ın tespitlerinde bile bu belirsizlik görülür.” |
|
|
Konuşkan Bahçe (Şiir) – Hülya Deniz Ünal |
Sayfa:58 |
|
|
|
Kavramsal Sanat: Jorinde Voigt ile Söyleşi – Fatma Berber |
Sayfa:59 |
“Bedenimiz, kültürümüz ve yaşadığımız dünya ritimlerle şekillenir.” |
|
|
2025 Model Değişim (Şiir) - Mustafa Ergin Kılıç |
Sayfa:63 |
|
|
|
Delinin Değili (Öykü) – Elif Yeşilkaya |
Sayfa:64 |
|
|
|
Şiirler (Şiir) – Alper Beşe |
Sayfa:67 |
|
|
|
Can Alkor’un Ars Poetika’sı: Şiirsel Dili ve Çeviriyi Formalize Etmek – Efe Murad |
Sayfa:68 |
“Alkor’a göre, imge, akılda topyekûn canlandırılamasa da en az bir ögesi canlandırılabilen bir söz bağıntısıdır. Bu bağıntının sınırına sözcük, tamlama ve tümceler girebilir. Alkor yukarıdaki iki koşul üzerinden imgeyi tanımladıktan sonra, imgenin bu koşulların tinde (burada kastettiği insan ruhu, maneviyat ya da evrenin özüne dair anlamlarında olsa gerek) işleyişini üç basamakta anlatır ve bu basamaklar (b) bir görüntülü ögeye sahip bütünün görüntü olarak tasavvur edilmesi; (a) görüntülü düşünme ile düşünülmezlik/ kavranmazlık sınırında dolaşılması; (c) yeni bir bilinç ya da duygulanım alanı yaratarak doldurulmasıdır.” |
|
|
Gece Bölüğü (Şiir) – İsmail Doruk |
Sayfa:76 |
|
|
|
Türkçe Günlükleri – Feyza Hepçilingirler |
Sayfa:77 |
“Öz Türkçe sözcükleri ‘uydurukça’ diye aşağılayanlar ‘ideal’ karşılığı olarak ‘mefkûre’ sözcüğünü Ziya Gökalp’in, ‘vatan, millet’ sözcüklerini Namık Kemal’in Arapçadan uydurduğunu görmezden gelirler. Bizimkiler ‘tayara mastarından ‘tayyare’ sözcüğünü yapmadan önce Araplar uçağa ‘el avion’ derlermiş.” |
|
|
Nekrofili (Şiir) – Elif Akyol |
Sayfa:79 |
|
|
|
Zeynep Oral, Bir Kültür Sanat İnsanı, İyi Bir Gazeteci – Lütfi Özgünaydın |
Sayfa:80 |
“Anadolu köylerinde öğretmenlik yaparken Varlık dergisiyle birlikte Milliyet Sanat’ı da sabırsızlıkla beklerdim. Zeynep Oral’ın yönettiği bu dergiden pek çok şey öğrendim. En önemlisi, derginin arka sayfasındaki okur köşesi için düşüncelerimi yazardım. Yazmaya dair ilk adımlarımdı bunlar. Zeynep Oral’ın katkısını unutamam. Yıllar sonra ‘Yirmi Yazar’ çalışmamda onu İFSAK’a davet eden ilk kişi oldum.” |
|
|
Akılcı Faydacılık ve Bir Filozofun Kaygısız Hayat Yolu – Tahir M. Ceylan |
Sayfa:82 |
“Kant’ın felsefesinin yanı sıra kişisel hayatında da tam olarak akılcı faydacı davranış modeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Akılcı faydacı davranış modeli temelde dört unsura dayanır: sonuç alma, refah sağlama, tarafsız ve bağımsız olma ve de bütünleyici olma. Kant’a göre tek tek bireyler için iyi olan toplum için de iyidir.” |
|
|
Şiirler (Şiir) – Muhammed Ebu Zeyd |
Sayfa:86 |
|
|
|
Şiirsel Bilgelik, Tanıklık ve Gizem – Aylin Antmen |
Sayfa:87 |
“Şiirsel bilgeliğin günümüzdeki tezahürleri, tarih boyunca süren bir hakikat arayışı çabası bağlamında şekillendi. Şiir aracılığıyla yaşantılanan duyusal ve estetik deneyim, hakikat arayışına, içerisine sirayet edilemez, ulaşılamaz, ışığı tam anlamıyla yakalanamaz bir gizem unsuru katmakla birlikte, şiirin insanın hakikat ile olan bağlantısını kurmaktaki rolüne anlamlı biçimde ışık tuttu.” |
|
|
Yeni Şiirler Arasında – Şeref Bilsel |
Sayfa:91 |
|
|
|
3-4-3 (Şiir) – Cansu Kuey |
Sayfa:92 |
|
|
|
Hiç Var Olmamış Şeylerin Yokluğunun Acısıyla (Şiir) – Sinan Altındağ |
Sayfa:93 |
|
|
|
Yeni Öyküler Arasında – Jale Sancak |
Sayfa:94 |
|
|
|
İstibdad (Şiir) – Cihan Dursun |
Sayfa:95 |
|
|
|
Benim Değilim (Öykü) – Didem Kazan Sol |
Sayfa:96 |
|
|
|
Dünya Hali (Şiir) – Yasemin Uzun |
Sayfa:98 |
|
|
|
Kitaplar Arasında |
Sayfa:99 |
|
|
|
Mehmet Öztek ile “Nassı Güzeller” Üzerine Söyleşi – Onur Köybaşı |
Sayfa:99 |
“Dili bozduğumuz yok esasında; daha kullanışlı, daha canlı bir dil icat etmeye çalışıyoruz.” |
|
|
“Altını Ben Çizdim” / Mehmet Said Aydın – Yusuf Koşal |
Sayfa:102 |
“Mehmet Said Aydın’ın dördüncü şiir kitabı ‘Altını Ben Çizdim’, önceki kitapları ‘Sokağın Zoru’ ve ‘Lokman Kasidesi’ndeki seslerin yanına yenilerini ekleyerek daha konsantre bir dille karşımızda. Mana ve onun kılıfı olan harfler üzerine düşünen, âraz ve cevher ikiliğini toplumsal ve siyasal olarak deşen bir dil temasıyla geliyor kitap. En başta kitap ismiyle yani ‘Altını Ben Çizdim’ diyerek, çağrışım kapılarını aralıyor. Var olan bir şeyin altını çizebilir ya da yazdığı her dize kendi başına birer çizik olarak bir semantiğe işaret edebilir. Ama önemli olan vurgu zannımca ‘Ben’ diye ünleyişi şairin. İşaret edenin işaret ettiğine bir tanıklık gerçekleşiyor ve anlatıcı Mehmet Said kitap boyunca birinci tekil şahıs zamirini sıklıkla tercih ediyor. Dolayısıyla kitap ismi içeriğiyle çok başarılı biçimde intibak halinde.” |
|
|
Mesut Barış Övün ile “Neyse ki Günler Uzadı” Üzerine Söyleşi – Vildan Külahlı Tanış |
Sayfa:104 |
“Öykülerimin ilk tema’sı iletişime dair meseleler.” |
|
|
“Ev Yarası” / Cengiz Şenol – Fatih Öğüt |
Sayfa:106 |
“Şenol’un poetikasında bilinçaltı izlenimlerin derin etkilerini görüyoruz. Freud’yen bakış açıları yazınsal yönelişlerle yeniden biçimleniyor. Anne, baba, ev, akşam, gül, güz, eşik gibi arketipler doğru tesirleri yaratacak duygudaşlıkları tetikliyor. “Akşam Kırgını” şiirine kulak verelim: ‘sevda hiç gelmez oldu aklıma/ hüznüme annem geleli/ kanar oldu kapılar şimdi her eve/ eşiklerde kalbim ezileli/ kalbim ki en içli akşamıdır yolların/ kuşları altın kuleli’.” |
|
|
Fuat Çiftçi ile “Yara Göründü” Üzerine Söyleşi – Şükrü Kırkağaç |
Sayfa:108 |
“İmge, bilgi nesnesi olarak nesnelleştirilemez; uçuş haritasıdır, konumsuzdur.” |
|
|
“Veda Etmiyorum” / Han Kang – İrfan Keşoğlu |
Sayfa:110 |
“‘Veda Etmiyorum’ geçmişe ve o geçmişin bugüne düşen gölgesine adanmıştır. Bu durumun yarattığı dezavantaj ise şudur; bu gölge o kadar koyudur ki bugünü gayri ihtiyari muğlaklaştırır. Okuyucu anlatılan hikâyede Güney Kore tarihini takip edebilirken bugünün toplumuna neredeyse buzlu bir camın ardından bakar.” |
|
|
Deniz Goran ile “Sen Benle, İstanbul Benimle” Üzerine Söyleşi – Hıdır Eligüzel |
Sayfa:111 |
“Ataerkil düzenin tepeden dayatmalarına, ilişkilerde de samimiyetsizliğe karşı hep tepki göstermişimdir ve bu tavrımın yazdıklarıma yön verdiğini düşünüyorum. Şimdiye kadar hep en mahrem duygularını büyük içtenlikle paylaşan karakterler yarattım.” |
|
|
|
|
|
|